Yiğit Şeftali / 16.01.2012

Yağmur

Günlerden cumartesi. Hava soğuk. Sabah erken kalkmanın verdiği sancıyı yağmur üstümüzden atar gibi oluyordu. Ne yapacağımızı bilememenin verdiği şaşkınlık kalabalığın arasında kaybolup gidiyordu. Etrafımda tanıdık insanlar. Kimisi sımsıkı giyinmiş, önlemini almış, kimisi ne giyeceğini tam kestiremediğinden yaşam savaşı veriyordu adeta. Uzun ve cahil bir bekleyişin ardından insanlar bir arada toplanmaya başlamıştı. Sürüyü takip ederken tecrübeliler önden gidiyor biz de onları arkalarından takip ediyorduk. Herkes yerini aldıktan sonra içimizi ısıtan güzel bir ses yankılandı ki, bu ses bir çağrıdan öte tatlı bir haykırış gibi gelmişti bana. Yağmur yoğunlaşıyordu. Saçlarımızı sert bir ıslaklıkla rahatsız eden yağmur insanların hissettiği ortak bir noktaydı. Zaman geçtikçe insanlar yağmurdan duydukları rahatsızlığı sarılarak üstlerinden atıyor, birbirlerinden güç almaya çalışıyorlardı. Havanın ve yağmurun insanları bıraktığı mağdur durumun çaresini insanlar ellerinde arıyor, arıyor ama bir türlü bulamıyordu. Bu çaresizliğin verdiği şaşkınlık insanları şüpheye düşürüyor, bir araya getiriyordu. Yağmur kendini daha da fazla hissettirmeye başlamıştı artık. Bu çekilmez sürecin son bulmasını isteyenler çareyi ayrılmakta buluyordu. Yağmurun çivili etkisinden kurtulmanın verdiği sevinçle insanlar arabalarına binmeye başlamıştı. Ancak yağmur o kadar güçlüydü ki insanlar o küçük, zayıf ve güçsüz yağmur taneciklerini üstlerinden atmak için ne denli uğraşalar da bir türlü üstelerinden atamıyorlardı. Öyle görünüyordu ki hepimiz bu yağmuru uzun ve acılı bir süre üstümüzde taşıyacaktık. Derken güneş belirdi üstümüzde. Yağmurdan eser kalmadı, her taneciği silinmişti yeryüzünden. İçimiz sade bir mutlulukla dolmuştu sanki. Ancak yağmuru üstümüzden attıysak da yağmurun tüylerimizde, derimizde, içimizde yarattığı hüznü kimse atamamıştı. Bundan sonra her yağmur yağdığında bu günü hatırlayacağım ve yağmurun üzerimizde bıraktığı etkiyi asla unutmayacağım.

Aslı Nemutlu, seni hiçbir zaman unutmayacağız…